HAC
Hac ibadeti, İslâm’ın beş esasından biridir. Hem mâlî, hem de bedenî bir ibadettir. Hicret’in dokuzuncu senesinde farz kılınmış ve Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, o sene Hazret-i Ebûbekir’i (r.a.) hac emîri tayin etmişlerdir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) de hac farîzasını ertesi sene îfâ buyurmuşlardır.
Şartları kendinde bulunan kişiye ömründe bir kere haccetmek, farz-ı ayındır. Bu kişi mâlî imkânı müsait olduğu hâlde, ömrünün sonuna kadar sıhhati müsait olmazsa vekil gönderir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “İslâm, beş esas üzerine kurulmuştur. Bunlar; Kelime-i şehâdet (Allâhü Teâlâ’dan başka ilah olmadığına ve Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.), Allâh’ın kulu ve resûlü olduğuna şehâdet etmek), namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Kâbe-i Muazzama’yı haccetmektir.”
Haccın bazı hikmet ve faydaları:
Allâhü Teâlâ’ya karşı kendini hakîr göstermek, insanlara karşı mütevazı olmak.
Mal nimetinin ve beden sağlığının şükrünü edâ etmek.
Kâbe-i Muazzama’nın, insanların ruhlarına inşirâh (genişlik) vermesi.
Nefsi tezkiye ve terbiye etmek.
Dinleri bir, renkleri ve dilleri ayrı olan Müslümanların kaynaşmaları.
Hacer-i Es‘ad’ı selamladıkça ahid ve mîsâkı hatırlamak ve imanı tazelemek.
İslâm’ın doğup yayıldığı yerleri görüp, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ve Ashâb’ının İslâm için bin bir güçlük ve meşakkat içinde verdiği mücadeleyi hatırlamak.
Bembeyaz ihrâma bürünerek, beyaz kefene sarılıp âhiret yolculuğuna çıkmanın, kabirden kalkıp mahşere gitmenin bir temsilini yaşamak.
Hac, Müslümanlarda ömür boyu yâd edilecek güzel hatıralar bırakır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder