29 Eylül 2022 Perşembe

SAĞLIKLA İLGİLİ HADİSLER Peygamberimizin 1400 Sene Öncesinden Bize Bildirdiği Sağlıkla İlgili Altın Değerindeki Tavsiyeleri SAĞLIKLA İLGİLİ HADİSLER 1- "İnsanların çoğunun kıymetini bilemediği iki nimet vardır: Vücut sağlığı ve boş vakit." (Tirmizi, C.2. H.no:2304) 2- "(Evine girdiğin zaman) besmele çekerek kapını kapat. Çünkü şeytan besmeleyle kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lam­banı söndür. (Yine) besmele çekerek, enine koyacağın bir ağaç par­çasıyla da olsa kaplarının ağzını ört. Besmele çekerek su kabının ağzını da ört. Çünkü şeytan kilitli kapıyı açamaz, kapıların ağız bağını çözemez, Kapalı çanağı açamaz. (Besmele çekmezseniz) fare, insanların evini veya evlerini yakar.” (Ebu Davud, C.4, H no:3731-3732)

 SAĞLIKLA İLGİLİ HADİSLER  


 Peygamberimizin 1400 Sene Öncesinden Bize Bildirdiği Sağlıkla İlgili


Altın Değerindeki Tavsiyeleri 

SAĞLIKLA İLGİLİ HADİSLER




1- "İnsanların çoğunun kıymetini bilemediği iki nimet vardır: Vücut sağlığı ve boş vakit."

(Tirmizi, C.2. H.no:2304)

 

2- "(Evine girdiğin zaman) besmele çekerek kapını kapat. Çünkü şeytan besmeleyle kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lam­banı söndür.  (Yine) besmele çekerek, enine koyacağın bir ağaç par­çasıyla da olsa kaplarının ağzını ört. Besmele çekerek su kabının ağzını da ört. Çünkü şeytan kilitli kapıyı açamaz, kapıların ağız bağını çözemez, Kapalı çanağı açamaz. (Besmele çekmezseniz) fare, insanların evini  veya evlerini yakar.”

(Ebu Davud, C.4, H no:3731-3732)


3- "On şey fıtrattandır: Misvak kullanmak, bıyıkları kısa tutmak, ağza su alarak temizlemek, buruna su alarak temizlemek, sakalı uzun tutmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını temizlemek, sünnet olmak,  etek tıraşı olmak, abdest bozma yerini yıkamak ."

(Nesei, Ziynet, C.3. H.no:4956)


4- "Kaba köpek bandığı zaman yedincisi toprakla olmak üzere yedi defa yıkayın.”

(Ebu-Davud, C.1. H.no:73)


 5- “Allah'ı zikretmek muhakkak bir şifadır, insanları anmak ise bir hastalıktır."

(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:1621)


6- Dikkat edin! Size hem hastalığınızı  hem de ilacını bildiriyorum. Hastalığınız günahlardır. İlacı ise istiğfardır.

(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:2006)


7- “Sizlerden her kim vücutça sağlıklı; nefsinden ve malından, korkusuz ve huzurlu; günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur”

(Tirmizi (A. Parlayan), H no:2346)


"ATEŞİ SU İLE SERİNLETİN"


1- “Esma, kendisine tedavi yapması için ateşli bir hastalığın (hummanın) harareti ile muzdarip olan bir kadın getirildiği zaman, hemen suyu hastanın yakası içine dökerdi. Ve arkasından Allah’ın Elçisi (s.a.v.)nin:

 “Ateşli hastalığı su ile serinletiniz.” ifadesini söylerdi.”

(Buhari, Tıb, C.12. H.no:39)


2 - “Hummanın şiddeti cehennemin kaynamasındandır. Sizler onu su ile serinletiniz.”

(Müslim. C.7. H.no:2209)


3 - " 'Sıtma' hastalığı cehennemin galeyana gelmesi gibi çok şiddetli bir hastalıktır. Su ile soğutarak hastayı rahatlatın."    (Tirmizi, C.2. H.no:2074)


4 - “İçinizden birisi yüksek ateşe yakalanırsa, 3 gece seher vaktinde üzerine soğuk su dökünsün.”

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. H. no:2406)


AYVA


1 - Talha şöyle rivayet etmiştir:  Bir gün ben Resûlullah (s.a.v.)'in yanına girdim. Elinde ayva vardı. Buyurdu ki: “Bunu al (ye), ey Talha. Çünkü ayva, şüphesiz gönlü rahatlatır."

(İbn-i Mace, H.no: 3369)


2 -  Câbir bin Abdullah, Peygamber (s.a.v.)'e Tâif'den getirdiği bir ayva­yı verdi. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bu, göğüsteki üzüntü ve sıkıntıyı giderir, yüreği parlatır."

(Rudani, C.3. H.no:5565)


"BAL ŞİFADIR"


1 -"Şu şifalı iki şeye devam ediniz: Bal ve Kur'an." 

(İbn-i Mace, C.9. H.no:3452)


2 - "Kim her ay üç gün,  sabahleyin bir kaşık bal alırsa, o kimsenin başına büyük bir hastalık gelmez."

 (İbn-i Mace, C.9. H.no:3450)


3 - Bir adam,  Allah'ın Elçisi (s.a.v.)'e gelip "kardeşimin karnı ağrıyor" dedi.

Allah'ın Elçisi (s.a.v.): "Kendisine bal şerbeti içir" buyurdu.

Ona bal şerbeti içirdikten sonra tekrar geldi ve dedi ki:

"Ey Allah'ın Elçisi! Bal şerbeti içirdim, fakat karın ağrısı arttı."

Bunun üzerine Allah'ın Elçisi(s.a.v.):

"Tekrar bal şerbeti içir" buyurdu.

Adam içirdi. Sonra tekrar gelerek:

"Balı içirdim, fakat ağrı geçmedi, arttı " dedi. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.)     şöyle buyurdu:

"Allah'ın sözü doğrudur, kardeşinin karnı yalan söylemiştir. Bal şerbeti içir" dedi. O kimse de, tekrar bal şerbeti içirdi ve kardeşi iyileşti.

 (Buhari, Tıb, C.12. H.no:7) 


4 -"Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti içmek, kan aldırmak, ateşle dağlamak. Fakat ümmetimi ateşle dağlamaktan men ederim."

(Buhari,Tıb, C.12. H.no:3)


5 - Resûlullah (s.a.v), Said bin Muaz’ı, aldığı ok yarasından dolayı dağlama yaparak tedavi etti.

(Ebu Davud, C,4, Hno:3866)


6 - “Lohusalar için en iyi şifa yaş hurmadır, hastalar için bal gibi şifa yoktur.”

(Ramuz El Ehadis, C.2. H.no:4676)


7- “Böğür (Hasıra-böbrek damarı) sancısı böbrekteki damardandır. O kımıldadığı zaman, sahibini rahatsız eder. Onun ilacı sıcak bal şerbetidir."

(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:1332)


BULAMAÇ-TELBİNE


1- Resûlullah (s.a.v.)’in ev halkından biri sıtma hastalığına yakalandığında bulamaç- hasa (çorba-et sulu çorba) yapılmasını emrederdi. Bulamaç yapılınca da ondan içmelerini emrederdi ve bu bulamaç yemeği hakkında şöyle buyururdu:  “Kederli kimsenin kalbini güçlendirir, hastanın kalbinden ağrıyı giderir, sizden birinizin yüzünden kiri su ile giderdiği gibi…”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3445)


2- Ayşe, hasta için ve ölmüş kimse üzerine hüzünlü olan insan için daima telbine bulamacı yapmasını emrederdi. Çünkü ben Resûlullah (s.a.v)'dan: " Şüphesiz telbine bulamacı hastanın gönlüne rahatlık verir. Bir kısım hüzün ve kederi de giderir.” buyururken işittim

(Buhari, Tıb, C.12. H.no:12)

Tirit yapılır, telbine onun üzerine dökülüp ve yenilirdi.

Tirit: Yağ, peynir, hurma ve un karışımı. Ekmeğin küçük parçalar ha­linde doğranıp çorba suyuyla ıslatılması, et suyuyla ıslatılmış.


3- ”Yararlı olup hoşlanılmayan telbîne'ye de­vam ediniz” buyurmuştur.  Resûlullah (s.a.v), ev halkından birisi hasta olduğu zaman, iki tarafından biri bitinceye, yani iyileşinceye veya ölünceye kadar telbine çömleği devamlı ateş üstünde olurdu, demiştir.

(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3446)

Telbine, Un, yağ ve sudan mamul pişirilen bir nevî bulamaçtır. Çoğu zaman buna bir miktar bal da karıştırılır. Süt gibi beyaz ol­duğu için 'Telbîne' adını almıştır. Mekke halkı buna 'Harîre' der­ler. Bu bulamaç muhallebiye benzer. Bilindiği gibi Telbîne, leben kö­künden alınmadır. Leben ise süt demektir. Bu bulamaç beyaz olduğu için süte benzetilerek Telbine ismi verilmiştir.


4- “Telbine aşı, her derde devadır.”

(El Metalib ul-Aliye, C.2.  H.no:2407)


CÜZAM


1- “Kılların, burun içinde bitmesi cüzam hastalığına karşı bir güvencedir.”

(El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no:2459)


2- "Cüzamlılara devamlı surette bakmayınız.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3543)


ÇOK YEMEK YEMEK


1- "İnsanoğlu mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna, belini doğrultan bir kaç lokma yeter. Eğer yemek istiyorsa, midenin üçte biri yiyecek, üçte biri içecek ve üçte biri de hava içindir.”

(İbn-i Mace,  H.no:3349)


2- “Bir avuç kuru hurma ile de olsa akşam yemeğini terk etmeyiniz. Çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.”

(İbn-i Mace, H.no:3355)


3- “Yemeğinizi Allah’ın zikri ve namaz ile eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalpleriniz katılaşır.”

(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:934)


4- “Üç huy Allah’ın gazabını gerektirir. Acıkmadan yemek yemek, uykusuz kalmadan uyumak, lüzumsuz yere gülmek.”

(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:3340)


5- Hz. İsa şöyle derdi: "Suyun fazlası bitkiyi öldürdüğü gibi, yiyeceğin fazlası

da ruhu öldürür."

(Müslüman-İsa, S.156-7)



"ÇÖREK OTU HER DERDE DEVADIR"


1- İbn-i Ebi Atik, şöyle rivayet etmiştir: “Size şu ‘Habbetü’s-Sevda’yı kullanmayı tavsiye ediyorum. Ondan beş veya yedi tane alıp iyice ufalayınız. Sonra onu birkaç damla zeytinyağı içinde, hastanın burnuna bu taraftan ve şu taraftan damlatınız. Çünkü  Ayşe, Peygamberden (s.a.v.) şu hadisi işittiğini söyler:”

“Şüphesiz  şu ‘Habbetü’s –Sevda (çörek otu), her hastalığa şifadır, samdan başka.”

“Ben, Sam nedir? “dedim.

“Sam, ölümdür.” dedi.”

(İbn-i Mace, C.9. H.no:3449)


-Katâde: Her gün çörek otundan 21 tane alınır, bir bezin içinde suya ko­yup iyici ezilir ve o sudan her gün burnun sağ deliğine iki, sol deliğine bir dam­la damlatılır. İkinci gün  soluna iki damla, sağı­na bir damla damlatılır. Üçüncü günde sağına iki, soluna bir damla damlatılır.

 (Rudani, C.4. H.no: 7521)

-Her gün burnun her iki deliğine birer damla damlatılır. Buna üç gün devam edilir.


2- “Muhakkak ki ‘kara habbede' (çörek otunda) samdan başka her derde bir şifa vardır. Sam, ölümdür. ‘Kara habbe’ ise kendisine ‘şuniz’ denilen ‘çörek otu’dur.”

 (Müslim, C.7. H.no:88)


3- Enes, şöyle rivayet etmiştir: “Allah’ın Elçisi (s.a.v.), hastalandığı zaman, bir avuç ‘çörek otu’ alıp, onu ‘su ve bal’ ile karıştırıp içerdi.” 

(Rudani, C.4. H.no:7523)


DİŞLERİN ARASINDA KALAN YİYECEKLER


1- "Azı dişlerin arasında kalan yemek kı­rıntıları dişleri zayıflatır."

(Rudani, C.3. H.no:5558)


ET – SÜT  (“SÜTTE ŞİFA VARDIR”) - SU


1- "Dünyada da, ahirette de katıkların efen­disi ettir. Dünyada da, âhirette de içeceklerin efendisi sudur. Dünyada da, âhirette de koku­ların efendisi kına çiçeğinin kokusudur."

(Rudani, C.3. H.no:5560)


2- “Allah, şifasını vermedik hiçbir hastalık yaratmamıştır. Siz, inek sütü içmelisiniz. Çünkü o süt, her türlü şifayı bünyesinde taşıyan otlardan meydana gelmektedir.”

(Rudani, C.4. H.no:7479)


“GÖZE SÜRME ÇEKMEK”


1- “İsmid denilen ‘sürme’yi gözlerinize çekmeye devam ediniz. Çünkü o, ‘gözü temizleyip görme gücünü arttırır ve kirpikleri besler.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3495)


2- “Yatacağınız zaman ismid denilen sürmeyi gözünüze çekmeye devam ediniz. Çünkü o, gözü temizleyip görme gücünü artırır ve kirpikleri besler.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3496)


GÜNEŞ’İN ZARARI-FAYDASI


1- Güneşte su ısıttım, abdest alması için onu Resûlullah (s.a.v.)'e getirdim, şöyle buyurdu: "Ey Ayşe! Böyle yapma! Çünkü böyle bir su insanların beyaz hastalığına sebebiyet verir."

(Rudani, C.1. H.no:372)


2- “ Ey Ali! Güneş’i karşına alıp oturma! Çünkü Güneş’in karşısında oturmak hastalıktır. Onu arkana alman ise şifadır.”

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno:2404)


HARDAL


1- “Hardal içmelisiniz. Allah onda her türlü hastalığa karşı bir şifa kılmıştır.”

(Ramuz El Ehadis, C.2. H.no:3947)

          


" HASTALARI YEMEK YEMEYE ZORLAMAYIN"

1- “Hastalarınızı yemeye içmeye zorlamayınız çünkü Allah onları yedirir ve içirir.”

(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3444)


2- Bir gün Allah'ın Elçisi (s.a.v.), hasta bir adamı ziyaret ederek ona:

"Neye iştahın var?" diye sordu. Adam da:

"Bir buğday ekmeğini çok arzularım," dedi.

Bunun üzerine,

Peygamber (s.a.v.): "Kimin yanında bir buğdayı varsa din kardeşine göndersin" buyurdu.

Bilahare  Allah'ın Elçisi (s.a.v.): "Birinizin hastası bir şey yemeği çok arzuladığı zaman  hastasına (ondan)  yedirsin" buyurdu.

(İbn-i Mace, C.9. H.no:3440)


3- Ümmül Münzir: Peygamber (s.a.v.) ve beraberinde Ali olduğu halde bana geldi. Bizim de asılı koruk-kuru hurma salkımlarımız (hurma çağlası -olgunlaşsın diye evin bir tarafına asılmış koruk ağacında olgunlaşmadan kurumuş hurma) vardı. Resûlullah onlardan yemeye başladı. Elini uzatan Ali’ye: “Sakın ha sen yeme, hastalıktan yeni kurtuluyorsun” buyurdu. Bunun üzerine Ali oturdu, Resûlullah yemeye devam etti. Ben de onlara(sebze) şalgam yaprağı ve arpadan yapılmış bir yemek getirdim. Resûlullah (s.a.v.): “Ey Ali! İşte bundan ye bu senin için daha faydalıdır” buyurdu.

(İbn-i Mace, C.9. H.no:3442)


4- Suhayb bin Sinân-i Rûmî: Ben bir gün Peygamber (s.a.v)'in yanına vardım. Önünde ekmek ve hurma vardı. Peygamber (s.a.v), ''Yaklaş ve ye” buyurdu. Ben de hurmadan yemeye başladım. Bu­nun üzerine Peygamber (s.a.v), bana: “Sende göz hastalığı bulunduğu halde hurma yiyorsun” buyur­du. Suhayb demiştir ki: Ben diğer bir kenardan çiğniyorum, dedim. Resûlullah da gülümsedi.

(İbn-i Mace, C.9. H.no:3443)


“HASTALIĞIN BULAŞICILIĞI YOKTUR-UĞURSUZLUK YOKTUR”


1- Resûlullah (s.a.v) cüzamlı bir hastanın elini tuttu, kendi eliyle beraber tabağa koydu ve: ”Allah’a güvenerek ve tevekkül ederek ye.” Dedi.

(Ebû Dâvud, C.4. H.no:3925)


2- Resûlullah (s.a.v) Usfan’dan geçerken cüzamlılarla karşılaşınca hızlıca yürümeye başladı: “Eğer hastalıklardan bulaşıcı bir hastalık olsaydı, o da bu hastalık olurdu.” Dedi.

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no:2451)


3- “Ne hastalığın bulaşması, ne uğursuzluk vardır. Öyle olsaydı, hastalığa yakalanan ilk canlıya hastalığı kim bulaştırdı?”

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no:2450)


4- “Hiç bir hastalığın (bizatihi) bulaşıcılığı (enfeksiyon) yoktur, şom tutmak (uğursuzluk) yoktur ve öğey ve baykuş(ötmesinin etkisi-akıldan geçirme-tasa-kaygı) yoktur, buyurdu.”

Bunun üzerine bir adam O'na doğru kalkarak: “Ya Resûlallah! Bir devede uyuz hastalığı olur sonra deve sürüsü ondan uyuz olur.” dedi. Resûlullah (s.a.v.):

“O, kaderidir. Yoksa ilk deveyi kim uyuz etti?" demiştir.

(İbni Mâce, C.9. H.no:3540)


5- “Hastalığın, Allah'ın takdiri olmaksızın bulaşıcılığı yoktur, tıyere (bir şeyi uğursuz saymak)da yoktur. Ben yararlı tefeülü (bir şeyi uğurlu saymayı) severim.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3537)


6- “Bir şeyi uğursuz saymak bir nevi şirktir. Hâlbuki bazı şeyleri uğursuz sayma duygusu az da olsa kalbinden geçmeyenimiz yoktur. Lakin Allah bu duyguyu “Tevekkül ile giderir”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3538)


HASTA ZİYARETİ ve HASTALIKLARA SABRETMEK


1- Allah Teâlâ buyuruyor: «Kimin gözlerini alırım da sabreder ve karşılığını ancak Benden beklerse, onun için cennetten başka herhangi bir karşılığa razı olmam.» buyurdu.

(Tirmizi, C.2. H.no:2401)


2- "Mümin, alnı terleyerek ölür."

(Tirmizi, C.1. H.no:982)


3- “Müslümana fenalık, hastalık, keder, hüzün, ezâ, iç sıkıntısı ârız olmaz, hatta vücuduna bir diken batırılmaz; ancak Allahu Teâlâ bu musibetlerden birisi sebebiyle o müslümanın suçlarını ve günahlarını örter, bastırır.”

(Buhari, Hasta ve Tıb, C.12. H.no:2)


4- Resûlullah (s.a.v.), çocuğu öldüğü için ağlamakta olan bir kadının yanına geldi ve ona: "Allah'tan kork ve sabret!" dedi. Kadın: "Başıma gelen musibete sen aldırış etmezsin ki" dedi. Resûlullah oradan ayrılıp gittikten sonra (kadına): "O, Allah Resulü (s.a.v.) idi" dediler. Kadın buna çok üzüldü, ölecekmiş gibi oldu. Hemen O'nun kapısına gitti, kapıcıları göremeyince, şöyle dedi: "Ey Allah Resulü! (beni bağışla!) Seni tanıyamadım." Şöyle buyurdu:

"(Asıl) sabır, felâketle ilk karşılaşma anında olur."

(Ebû Dâvud, C.4.H.no:3124)


5- Amir er-Rami, şöyle demiştir: Ben memleketimizde idim. Birdenbire bizim için bayrakların ve sancakların dikilmiş olduğunu gördüm (ve) "Bu da nedir?" dedim. "Bu Rasûlullah (s.a.v.)'in sancağıdır" dediler. Bunun üzerine onun yanına vardım. Bir ağacın altında kendisi için serilen bir elbi­senin üzerinde oturuyordu. Sahabeleri etrafına toplanmışlardı. Ben de onların arasına oturdum. Resûlullah (s.a.v) hastalıklardan bahsedi­yordu.

"Bir mü'mine hastalık isabet eder, sonra Allah bu mü'mini o hastalıktan kurtarırsa o hastalık, bu mü'minin günahlarına kefaret, ileride başına gelecek işler hakkında ona bir öğüt olur. (Fakat) bir münafık hastalanır da sonra iyileşecek olursa, tıpkı sahiplerinin bağ­layıp da sonra salıverdiği bir deve gibi olur. Kendisini niçin bağladık­larını da bilmez, niçin saldıklarını da bilmez." buyurdu. Orada bulunanlardan bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü bu hastalıklar da nedir? Vallahi ben (hayatta) hiç hastalanmadım" dedi. Resûlullah (s.a.v) de:

“Bizim yanımızdan kalk (git). Çünkü sen bizden değilsin" dedi.

(Ebu Davud, C.4. Cenazeler.  H.no: 3089)


6- “Sizden biriniz kendisine gelen bir sıkıntıdan dolayı ölümü iste­mesin. Fakat "Ey Allah'ım hayat benim için hayırlı olduğu sürece be­ni yaşat. Benim için ölüm daha hayırlı olduğu zaman da canımı al" desin.

(Ebu Davud, C. H.no:3108)


7- “Bir hastanın yanına girdiğin zaman sana dua etmesini kendi­sinden iste. Çünkü onun duası, meleklerin duası gibi (makbul) dir.”

(İbn Mâce, H.no:1441)


8- Resûlullah (s.a.v.) 'in huzurun­da humma hastalığından söz edildi, bir adam hummaya sövdü. Bu­nun üzerine Resûlullah (s.a.v.), adama :

"Hummaya sövme! Çünkü ateş, demirin pasını-kirini giderdiği gibi humma hastalığı da günahları giderir.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3469)


9- Resûlullah (s.a.v.),  hummaya yakalanan bir hastayı ziyaretinde: "Sevin! Çünkü Allah diyor ki: «Humma, mümin köleme cehennem ateşindeki nasibinden musallat ettiğim ateşimdir»."

(Rudani, C.2. H.no:2304)


10- "Hasta, hastalandıktan üç gün sonra ziyaret edilir."

(Rudani, C.1. H.no:2381)


11- Allah Resulü (s.a.v.), hastayı üç gün sonra ziyaret ederdi.

İbni mace (Rudani, C.2. H.no:2380)


12- "Sizden birinin elini hastanın alnına ya da eline koyup nasıl olduğunu sorması, hasta ziyaretinin tamamındandır. Aranızdaki selamlaşmanın tamamı ise tokalaşmaktadır."

(Rudani, C.2. H.no:2375)


13- “Ziyaret için bir hastanın yanına girdiğinizde iyileşeceğini söyleyerek moralini yükseltin, gerçi bu söz hiçbir şeyi önlemez fakat hastanın gönlünü hoş eder.”

(Tirmizi, C.2. H.no:2087)


14- Hasta ziyaretinde, yanında gürültü etmemek ve az oturmak sünnettendir. Peygamber (s.a.v.), hastayken yanında sesli konuşup ihtilâfa düşenlere: "Haydi yanımdan kalkıp gidin!” buyurmuştur.

(Rudani, C.2. H.no:2379)


15- “Kişi için Allah katında öyle bir derece vardır ki, bu dereceye sağlığıyla imtihan olmadıkça nail olamaz, ona sadece o musibetle/hastalıkla ulaşır.”

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no:2414)


16- Ebû Hureyre ve îbn Abbâs: Resûlullah (s.a.v.) bize bir hutbe îrâd ettiler. (Konuşması içerisinde şu ifadelere de yer verdi): "Kim bir hastayı ziyaret ederse, evine dönünceye kadar attığı her adım için kendisine yetmiş bin hasene yazılır ve yetmiş bin günah silinir. O kişi yetmiş bin derece yükseltilir ve kıyamet gününe kadar onu ziyaret eden ve ona istiğfarda bulunan yetmiş bin melek verilir. Kim de bir hastanın bir gün ve bir gece hizmetini görürse Allah Teâlâ onu Halil İbrahim ile haşreder ve sıratı şimşek hızında geçmesini bahşeder. Kim de bir hastanın ihtiyacı için koşuşturursa annesinden doğduğu günkü gibi bütün günahlarından sıyrılır." Ensâr'dan bir zât şöyle dedi: "Şayet hasta, yakını ya da ailesinden biri ise?" Şöyle buyurdu: "Yakınının ihtiyacını görmek üzere koşuşturan kimseden daha büyük ecir sahibi kim olabilir?!"

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no:2435)


17- Allah’ın elçisi (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Bir damar veya gözün rahatsızlanması, mutlaka işlenen bir günah yüzündendir. Allah'ın affettiği ise daha çoktur."

(Rudani, C.2. H.no:2327)


18- Allah Teâla kıyamet gününde şöyle buyuracaktır: «Ey Ademoğlu! Ben hastalandım, beni ziyaret etmedin. »

"Ya Rabbi, Ben Seni nasıl ziyaret edebilirim ki, Sen âlemlerin Rabbisin!?"

«Bilmiyor musun falan adam hastalandı da sen onu ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin, Beni onun yanında bulacaktın. »

"Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim de sen Beni doyurmadın."

"Ya Rabbi! Ben seni nasıl doyurabilirim ki, Sen âlemlerin Rabbisin!?"

«Bilmiyor musun falan kölem senden yemek istedi de onu doyurmadın. Eğer sen onu doyursaydın Beni yanında bulurdun. »

"Ey Âdemoğlu! Senden su istedim de Bana su vermedin."

"Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben Sana nasıl su verebilirim ki!?"

«Falan kölem benden su istedi de sen ona su vermedin. Eğer ona su verseydin şimdi onu katımda bulurdun. »

[Müslim] (Rudani, C.2. H.no:2385)


19- "Kölesi hastalandığı zaman, Allah ona iki melek gönderip şöyle buyurur: ‘Bakın bakalım, ziyaretine gelenlere ne diyor?’ Eğer gelen ziyaretçilerine karşı, Allah'a hamdü senada bulunursa, (melekler) hemen durumu yukarıya iletip Allah'a (en iyi bildiği halde) bildirirler. Allah da şöyle buyurur: ‘Ben bu kölemin ruhunu alırsam, mutlaka onu cennetime koyacağım. Eğer şifa verip iyileştirirsem, ona etinden daha iyi bir et, kanından daha iyi bir kan vereceğim, üstelik bütün günahlarını da örtüp bağışlayacağım.’ " (Rudani, C.2. H.no:2356)


20- İbn Mes'ûd: Allah Resulü (s.a.v)'e vardım, baktım ki hummanın etkisiyle ateşler içinde titriyor. Elimle tuttum ve dedim ki:

"Şiddetli bir humma yüzünden titriyorsun." Bunun üzerine:

"Evet, sizden iki kişinin yanması kadar (ateş nöbetiyle) yanıyorum" buyurdu.

"Öyleyse karşılığında iki ecir alacaksın" dedim.

"Evet; çünkü herhangi bir müslümana, hastalık veya başka bir sıkıntı isabet ederse, Allah onunla ağacın yaprakları dökmesi gibi, kötülüklerini ve günahlarını döker."

[Buhârî ve Müslim] (Rudani, C.2. H.no:2302)


21- Şakîk (b. Seleme): Abdullah b. Mes'ûd hastalandı, onu ziyaret ettik. Kınanıncaya dek ağladı, sonra şöyle dedi: "Hastalığım için ağlamıyorum. Çünkü Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu duydum: “Hastalık günahlara bir keffârettir.” Hastalık, zafiyet anında geldiği için ağlıyorum. Çalışma ve gayret zamanında bu hastalık başıma gelmedi. Çünkü köleye hastalandığı zaman, hastalık sebebiyle yapamadığı için hastalanmadan önceki sevapları da yazılır."

(Rudani, C.2. H.no:2313)


22-  "Allah kölesini hasta eder, (ve bu vesileyle) onun yalvarışını dinlemekten hoşlanır." sözü de Allah Teâlâ'nın indirdiklerindendir.

(Rudani, C.2. H.no:2328)


"HER HASTALIĞIN BİR İLACI VARDIR"  


1- Bedeviler: Ey Allah’ın Resûlü! Hastalanırsak tedavi yoluna gidelim mi?

Resûlullah (s.a.v.), şöyle buyurdu: “Tedavi olun, ey Allah’ın köleleri. Çünkü Allah yarattığı her bir hastalık için mutlaka şifasını (devasını) yaratmıştır. Ancak bir hastalık müstesnadır” buyurdular. Bunun üzerine o hastalık nedir? Ey Allah’ın Resûlü dediklerinde; “O İhtiyarlıktır” buyurdu.

(Tirmizi, C.2. H.no:2038)


2- “İlacın en hayırlısı Kur'an'dır."

(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3533)


3- ”Allah hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedavi olunuz. Lakin haramla tedavi olmayınız.”

(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3874)


4- "İbn Ebnhur el-Kebir'in dedesi Hayyan'ın: "Vücudun hastalığa tahammül ettiği sürece ilacı bırak!"

 (Rudani, C.4. H.no: 7480)


5- Ebû Hızâme(es-Sa'dî): Bir gün, Resûlullah(s.av)’e (bir adam tarafından): Tedavi için kullandığımız ilâçlar, şifâ isteğiyle okunan dualar ve korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne buyurursun? Bunlar Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirir mi? diye soruldu. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bunlar da Allah'ın kaderindendir.“

(Tirmizi,  C.2. H.no:2065)

      

KABAK-MERCİMEK


1- “Kabak, hem dimağı besler, hem aklı artırır.”

(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:2469)


2- “Kabak, dimağı güçlendirir. Mercimek, 70 peygamberin dilinde tavsiye edilmiştir.”

(Ramuz El Ehadis, C.2.  H.no:3945)


"KAN ALDIRMAK ŞİFADIR"


1- “Sizin tedavi olduğunuz şeylerde hayırlı olan bir şey varsa o da kan aldırmadır.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3476)


2- (Mescid-i Haram 'dan Mescid-i Aksâ'ya) Götürüldüğüm gece (miraçta) meleklerden karşılaştığım her büyük cemaatin hepsi bana şöyle söylüyordu: ‘Ya Muhammed, kan aldırma işine devam et.

(İbn Mâce, C.9. H.no:3477)


3- “Hacamat yaptıran kişi, Allah’ın en iyi kölesidir. Kanı yeniler, sırtı hafifletir ve gözü aydınlatır.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3478

                                           

4- “Peygamber (s.a.v), (bir defa) atından bir hurma dalı üzerine düşerek ayağı çıkmıştır.(Râvi) Veki demiştir ki: Yâni Peygamber (s.a.v) bir incinmeden dolayı ayağının üstüne hacâmet ettirmiştir.'  

(İbn Mâce, C.9. H.no:3485)


5- "Hacamat, aç karnına daha faydalıdır. Kan aldırmak, aklı, bellek gücünü artırır, hıfzetme kabiliyetini kuvvetlendirir."

(İbn Mâce, C.9. H.no:3488)


6- Resûlullah (s.a.v), başındaki ağrıdan şikâyet eden bir kişi yoktur ki ona; “Kan aldır.” dememiş olsun. Ayaklarındaki ağrıdan sızlanan bir kişi de yoktur ki ona, “Onlara kına yak.” dememiş olsun.

(Ebû Dâvûd, C.4.  H.no:3858)


7- Resulullah (s.a.v)  başından ve iki küreği arasından kan aldırdı: “Kim şu kanları dışarı akıtırsa, artık başka bir hastalık için bir başka yolla tedavi olmaması ona zarar vermez” buyurdu.

(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3859)


8- ‘Resûlullah (s.a.v) kendisinde bulunan bir ağrıdan (Ves’ü) dolayı kalçasın­dan kan aldırdı’.

(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3863)

Ves’ü: Kemik ağrısı, kalça ağrısı, romatizma anlamına gelir.


9- ‘Peygamber (s.a.v) ihramlı iken kendisinde bulunan yarım baş ağrısından (es-Suda- eş-Şakika) dolayı, başından kan aldırdı.’

(Buhari, Tıb, C.12. H.no:21)


KARPUZ


1- “Yemekten önce karpuz yemek, karnı yıkadıkça yıkar, hastalığı giderdikçe giderir.”

(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:2289)


2- “Karpuzda on haslet vardır. Yemektir, sudur, güzel kokudur, meyvedir, çöğendir, mesaneyi yıkayıp temizler, mideyi yıkayıp temizler, meniyi çoğaltır, cinsi münasebet gücünü arttırır, karın hastalığına iyi gelir, cildi güzelleştirir.”

(Ramuz El Ehadis, C.2. H.no:4020)


KÖTÜ İLAÇLARI KULLANMANIN-SARHOŞLUK VEREN ŞEYLERLE TEDAVİNİN YASAK OLUŞU


1- ‘Resûlullah (s.a.v.) kötü ilaç kullanmaktan nehyetti.’

(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3870)


2- ‘Resûlullah (s.a.v.) habis ilaç, yani zehir kullanmayı yasaklamıştır.’

(İbn Mâce, C.9. H.no:3459)


3- ”Gerçekten Allah, hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedavi olunuz. Lakin haramla tedavi olmayınız.” 

(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3874)


4- Resulullah(s.a.v.) içkiyi ilaç olarak kullanmaktan nehyetti. Sonra Resulullah (s.a.v.)'a yine sordu. Resulullah (s.a.v.), onu yine nehyetti. Dedi ki: “Ey Allah’ın nebisi, içki ilaçtır.” Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Hayır, içki ilaç değildir, bilakis hastalıktır.”  dedi.

(Ebu Davud, C,4, H. no:3873)


5- Târik bin Süveyd el-Hadrami: Ya Resulullah (s.a.v.),  bizim memleketimizde üzümler var. Biz onun suyunu çıkarıp şarabını içiyoruz (ne buyrulur)? dedim.

Allah’ın Elçisi (s.a.v.) şöyle buyurdu:”Hayır yapmayınız” buyurdu. Sonra ben (tekrar) O’na mü­racaat ederek: ‘Biz onunla hastayı tedavi etmek isteriz’, dedim. Allah’ın Elçisi (s.a.v.):  “O (şarap) kesinlikle şifâ değildir ve lâkin bir hastalıktır” bu­yurdu.

(İbn Mâce, C.9. H.no:3500)


6- Bir doktor ilaca kurbağa koymanın hükmünü sordu. Peygamber(s.a.v), kurbağayı öldürmekten nehyetti.”

(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3871)


KÜL İLE TEDAVİ


1- Ebû Hâzim: Sehl b. Sa’d’a, ‘Resûlullah (s.a.v.)’in Uhud’daki aldığı yara ne ile tedavi edilmişti?’ diye soruldu ve ben de konuşulanı işitmekte idim. Sehl cevaben şöyle dedi: ‘Bunu benden daha iyi bilen kimse kalmadı. Ali, kalkanının içinde su taşıyor, Fatıma’da kanın bulaştığı yerleri yıkıyordu. Sonra bir hasır parçası yakıldı ve onun külü yara üzerine konuldu.’

(Buhari, Tıb, C.12. H.no:37)

 


" MANTAR-ACVE HURMASI VE DOMALAN ŞİFADIR"

1- “Medine’nin ‘Aliye’ denilen yüksek yerlerinin Acve (balçık) hurmasında şifa vardır. O, sabahın ilk vaktinde tiryak (panzehir)tır.”

(Müslim, Eşribe, C.6. H.no:2048)


2- “Kim her sabah Acve hurmasından yedi tane yerse o gün ona zehir ve sihir zarar vermez.”

(Ebu Davud, C.4. H.no:3876)


3- Sa’d (b. Ebî Vakkâs): Bir gün iyice hastalanmıştım. Resûlullah (s.a.v) ziyaretime geldi ve elini göğsümün üzerine koyup; “Sen kalp hastası bir adamsın. Sakîf’in kardeşi Haris b. Kele-de’nin yanına git. Çünkü o hastalıklara ilaç yapmakla uğraşan bir kimsedir. (Ona söyle) Medine’nin Acve hurmasından yedi tane alsın, çekirdekleriyle (birlikte) dövsün, sonra onları suya koyup sana içirsin” buyurdu.

(Ebu Davud, C.4. H.no:3875)


4- Allah’ın Elçisi (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mantar, kudret helvası gibi külfetsiz nimetler nevinden bir rızıktır. Suyu da göz hastalığına şifadır. Acve (Medine-i Münevvere) hurması, cennet meyvelerindendir ve delilik hastalığına şifadır.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3453)


5- “Mantar, kudret helvası cinsinden bir rızıktır. Suyu göze şifadır. Acve hurması; Cennet meyvelerinden olup zehire karşı şifadır.” buyurdu.

(İbn Mâce, C.9. H.no:3454-3455)


6- Ebû Hureyre: ‘Üç, beş veya yedi mantar veya domalanı alıp sıktım, suyunu cam bir kap içersine koydum, onunla bir cariyemin gözünü sürmeledim de iyileşti.’ (Tirmizi, C.2. H.no:2069)


7- “Hurmalarınızın en iyisi ‘el-Bürenni Hurması’dır; hastalığı giderir, (sürekli yiyen) bir kimsede hastalık olmaz.”

(Rudani, C.4. H.no:7529)


MİSVAK KULLANMAK


1- “Ümmetime yahut insanlara, meşakkat vermem endişesi olmasaydı, her namaz kılarken, misvak kullanmalarını emrederdim."

(Buhari, Cuma. C.2. H.no:12)


2- ‘Resulullah (s.a.v.)  geceleyin kalktığı zaman ağzını (ve dişlerini) iyice ovalayıp temizlerdi.’

(Buhari, Cuma. C.2. H.no:14)


NAR


1- Ali: ‘Narı içindeki posası ile yiyin. Çünkü o mi­denin temizleyicisidir.’

(Rudani, C.3. H.no:5564)


NAZAR


1- Esma binti Umeys: “Ey Allah’ın Resûlü! Cafer’in çocuklarına nazar değiyor. Onlara şifa dileğiyle okutayım mı?” Resûlullah (s.a.v.); ‘Evet, şayet kaderi geçip değiştirebilecek bir şey olsaydı bu göz değmesi olurdu ” dedi. 

(İbn Mâce, C.9. H.no:3510)


2- ‘Resûlullah (s.a.v.) cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınır ve dualar okurdu. Cinlerin nazarından, son­ra insanların nazarından Allah'a iltica ederdi. Muavvizetan sureleri (Nas ve Felak) nazil olunca, diğer okuduğu şeyleri bıraktı ve bu iki sureyi okumaya başladı.’

(İbn Mâce, C.9.  H.no:3511)

3- Ebû Ümâme: “(Babam) Sehl bin Huneyf yıkanırken yanından Âmir bin Rebia geçti ve (onun vücûdunun güzelliğini kasdederek): ‘Henüz evlenmemiş örtülü genç kızın cildi dâhil bugünkü gibi (hiçbir güzel) görmedim.’ dedi. Bu lâftan hemen sonra Sehl bin Huneyf yere yıkıldı. Bunun üzerine Sehl, Peygamber (sav)’e götürülüp O’na:

‘(Ya Resulallah)! Nazar çarpması nedeniyle yere yıkılmış vaziyet­te Sehl’e yetiş.’ denildi. Resûlullah: “Kimden şüpheleniyorsunuz?” buyurdu. Onlar: Âmir bin Rebia, dediler. Resûlullah (Âmir’i azarlayarak) :

“Neye binâen biriniz din kardeşini öldürüyor? Biriniz (din) kardeşinden beğendiği–hayran kaldığı bir şey gördüğü zaman ona mübarek olması için duâ etsin.” buyurdu.

Sonra bir miktar su istedi ve Âmir’e abdest almasını emretti. Âmir de yüzünü, dirseklerine kadar kollarını, dizlerini ve belden aşağıyı yıkadı ve Peygamber, bir kapta biriken bu suyu  başına dökmesini Âmir’e emretti.

(Râvilerden) Süfyân demiştir ki: Mamer’in Zührî’den rivaye­tine göre: Ve Peygamber (s.a.v) o kabı onun arkasında ters çevirip yere koymasını Âmir’e emretti.”

(İbn Mâce, C.9. H.no:3509)


4- İbn Abbâs: “Resûlullah (s.a.v.), torunu; Hasan ve Hüseyin’i şu şekilde okuyarak tedavi eder ve İbrahim(a.s.)’da oğlu İsmail ve İshâk’ı aynı şekilde okuyarak tedavi ederdi.” buyururlardı. “Her ikinizi de Allah’ın noksansız tüm kelimeleriyle her türlü , zehirli tan ve dokunan her türlü gözden Allah’a dırırım.” (İbn Mâce, C.9. H.no:3525)

    

5- “Biriniz  hastalığına yakalanırsa iyi bilin ki sıtma ateşten bir parçadır. Onu su ile söndürsün. Sabah namazından sonra  doğmadan önce bir  veya bir ya girsin, suyun akışına karşı dursun ve “Allah’ın adıyla, Allah’ım kölene şifa ver, Peygamberini doğrula.” desin, o akarsuya üç kere dalsın üç seferde iyileşmezse beş, yedi, dokuz sefer o suya dalsın. Allah’ın izniyle dokuza varmadan geçer.”  

(Tirmizi, C.2. H.no:2084)


6- Ayşe: ‘Resûlullah (s.a.v) hastalandığı zaman kendi üzerine Muavvize surelerini okurdu ve üflerdi. Son hastalı­ğında ağrısı şiddetlenince ben O'na (Muavvize sûrelerini) okur ve bereketini umarak O'nun eliyle unu sıvardım.’

(İbn Mâce, C.9. H.no:3529)


8- “Allah Teâlâ’nın insan hakkındaki  ve kaderi dışında ümmetimden öleceklerin çoğu nazar ile olacaktır.”

(El-Metalib ul-Aliye, C.2.  Hno: 2448)


9- Rafi b. Hadic: “Bir gün Resulullah (s.a.v.)'in huzuruna girdim. Yanlarında et dolu bir tencere kaynıyordu. Canım bir parça çekti, alıp yedim. Yedikten sonra 1 yıl rahatsızlandım. Daha sonra durumu Resulullah (s.a.v.)'e anlattım, şöyle buyurdu: “O et parçasında 7 kişinin gözü vardı. “ Sonra Resulullah (s.a.v.) karnımı ovdu, ben de onu yeşil bir kütle halinde dışarıya attım. Resulullah '(s.a.v.)i hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, şu ana kadar karnımdan herhangi bir rahatsızlık hissetmedim.

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno: 2449)


10- Abdullah bin Mes'ûd'un zevcesi: “Yaşlı bir kadın yanımıza girip humre (denilen bir nevi veba) hastalığına okurdu. Ayakları uzun bir divanımız vardı. (Eşim) Abdullah eve gireceği zaman (geldiğini sezdirmek için) öksürüp sesle­nirdi. Günün birinde Abdullah eve girdi. Okuyucu yaşlı kadın onun sesini duyunca ondan saklandı. Abdullah da gelip yanıma oturdu ve eli bana dokununca bir ipliğe değdi. Sonra: ‘Bu nedir?’ dedi. Ben de: ‘Humre (denilen) hastalığa benim için bu ipliğe okundu.’ dedim. Bu­nun üzerine Abdullah ipliği çekip keserek attı ve: ‘Abdullah'ın ev halkına şirk sayılan bir şeyi kullanma­ya ihtiyaçları yoktur. Ben, Resulullah (s.a.v.) 'den:

“ler, nazarlıklar ve büyü şüphesiz bir  (yani Allah'a  koşmak)tır” buyurduğunu işittim.’ dedi. Ben:

‘Bir gün dışarı çıktım da falan adam beni gördü. Bunun üzerine onun tarafındaki gözüm yaşardı. O günden beri gözüme okutturdu­ğum zaman gözümün yası durur ve okutmayı bıraktığım zaman gö­züm yaşarır.’ dedim. Abdullah: ‘O, şeytandır. Sen ona ettiğin zaman seni bırakır ve ona  ettiğin zaman parmağı ile senin gözüne dürtüyor. Lâkin eğer sen, Resulullah (s.a.v.)'in yaptığı gibi yapsaydın senin için hayırlı ve şifaya kavuşman için çok münâsip olurdu: Gö­züne su serpip şöyle dersin: “Bu hastalığı gider, Ey insanların Rabbi. Şifa ver. Ancak sen şifa verirsin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifa ihsan buyur.” dedi.”

(İbn-i Mace, C.9. H.no:3530)


NESÂ SİNİRİNİN ŞİFASI


1- “nin şifası arabî bir un kuyruğudur. Bu kuyruk eritilip üç parçaya bölünür, sonra her gün sabahleyin aç karnına bir parça içilir.”

(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3463)

Nesâ: Oturak hizasından topuğa uzanan bir sinire verilen isim­dir.

El-Muvaffak demiş ki: Bu tür tedavi, Araplara ve kuru havadan dolayı anılan hastalığa tutulan kimseler için yararlıdır. Arabî koyundan maksad; yağı az olup kırsal kesimlerde yavşan ve si­nameki gibi bitkilerle beslenen koyundur.


SARIMSAK


1- Muğîre bin Şu'be: Bir gün  yiyip (namaz kılmak üzere) Peygamber (s.a.v.)'in mescidine varmıştım, (ben) mescide girince Peygamber (s.a.v.) (herhal­de benden) bir koku hissetti ki, namazını bitirince: "Her kim şu sarımsak bitkisini yerse su ken­disinden gidinceye kadar bize (mescidimize) yaklaşmasın" buyurdu. Namazı tamamlayınca yanına varıp; Ey Allah'ın Resûlü, Allah için elini bana vereceksin, dedim. Elini lütfedip bana verdi, ben de elini tutup yenimin arasından göğsüme götürdüm. O sırada ben göğsü sarılı idim. Göğsümün sarılı olduğu­nu anlayınca; "Senin özrün var" buyurdu.

(Ebu-Davud, C.4. H.no:3826)


2- Peygamber (s.a.v.) sarımsak ve soğan diye bildiğimiz şu iki bitkiyi yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:

"Bunları yiyen lerime yaklaşmasın. Eğer mutlaka yeme­niz gerekiyorsa pişirmek suretiyle onlarda bulunan ağır kokuları gideriniz de ondan sonra yiyiniz."

(Ebu-Davud, C.4. H.no: 3827)


3- “Sarımsak yiyin ve onunla tedavi olun. Onun yetmiş hastalığa karşı şifası vardır. Eğer bana melek gelmeseydi bende onu yerdim. “

(Ramuz El Ehadis, C.2. H.no:4258)


'SARISABIR' VE 'SÜFA' OTU


1-"Sarı Sabır" ve "süfa'' otunda ne gibi şifalar vardır bilseniz!”

(Rudani, C.4. H.no:7548)

Süffâ' ise  hardal otunun adıdır. Ancak hurf denen bir başka ota da süffâ diyen olmuştur. Dilimizde hurf'un karşılığı "yüzerlik otunun tohumu"dur.


SEMİZOTU


1- Resulullah(s.a.v.) nun yanından geçti, ayağında yara vardı. Onunla ayağının yarasını tedavi etti ve şifa buldu. Şöyle buyurdu: “Allah seni mübarek kılsın! Dilediğin yerde bitesin, zira sen en küçüğü baş ağrısı olmak üzere 70 derde devasın.”

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno:2409)


"SİNAMEKİ KULLANMAK ŞİFADIR"


1-'Sinameki' ve sennut (bal ve tereyağı), yemeye devam ediniz. Çünkü bu iki şeyde, samdan başka her hastalığa şifa vardır."

(İbn Mâce, C.9. H.no:3457)

Sinemaki, iyice ufaltılıp biraz bal ve tereyağına karıştırılarak yenir.

Sennut: Tereyağı tulumuna konan bal. Dereotu. Tereyeğı, bal, kimyon.


2- Allah’ın Elçisi (s.a.v.) Esma binti Umeys'e: " Müshil olarak hangi ilacı kullanıyordun?" dedi. "Şübrüm otunu kullanıyorum deyince”, Allah'ın Elçisi (s.a.v.):

"O çok şiddetli ishal yapar" buyurdu."Sonra, ‘Sinameki kullanmaya başladım.’ dedim." Bunun üzerine:

"Eğer bir şey ölüme şifa olsaydı bu 'sinameki otu' olurdu" buyurdular.

 (İbn Mâce, C.9.H.no:3461)

Şübrüm: İshal olmak için kullanılan bir bitkidir. Mercimeğe ben­zer tanecikleri vardır. Kökü süt ile doludur. Yaprağı, kökü ve sütü müshildir. Bir kavle göre Şübrüm yavşan denilen bitkinin bir nevi­dir. Sena i: Sinamekidir.

-Tuhfe yazarı: Şübrüm çok fena ishale sebebiyet verdiğinden do­layı tabibler bunu kullanmamayı tavsiye ederler. El-Cezeri, en-Nihâye’de: Şübrüm, nohuta benzer tanelerdir. Pişirilip tedavi için suyu içilir. Bir kavle göre yavşan denilen bitkinin bir nevidir, demiş­tir.


2- “Sinameki ve her derde deva vardır.”

(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no: 2575)

 


"SİNEKTE ZEHİR VE ŞİFA VARDIR"

1- “Sizden birinizin kabına sinek düştüğü zaman o kişi onun her tarafını batırsın, sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin iki kanadının birisinde şifa, diğerinde hastalık vardır. “

(Buhari, Tıb, C.12. H.no:92)


SİRKE


1- “Sirke ne güzel katıktır."

(Ebu-Davud, C.4.  H.no: 3820)


”ŞİŞMANLAMANIN YOLLARI"


1-  Ayşe: “ Resûlullah (s.a.v) ile zifafa girmem için annem beni şişmanlatmak istiyordu. Bütün çabalarına rağmen onun istediği kiloyu alamadım. Nihayet bana yaş hurma ile hıyar yedirdi de en güzel şekilde şişmanladım.” (Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3903)


SU İÇERKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ


1- ‘Resûlullah (s.a.v.) ayakta su içmeyi yasakladı. Dedik ki: "Ey Enes! Ayakta yemeği de mi yasakladı?"

"Bu daha şiddetli yasaktır." Yahut şöyle dedi: "Bu daha kötü ve çirkindir!"

(Tirmizi, C.2. H.no:1879)


2- İbn Ömer: ‘Biz, Resûlullah (s.a.v.)'in zamanında yürürken yerdik, ayakta su içerdik.’

(Tirmizi, C.2. H.no:1880)


3- "Devenin içişi gibi tek bir içişle su içme­yin; lâkin dinlenerek ikişer-üçer içişle için. İçtiğinizde besmele çekin, içmeyi bitirdiğiniz­de ise Allah'a hamdedin!"

(Tirmizi, C.2. H.no:1885)


4- Resûlullah (s.a.v.)  yüzükoyun yata­rak dudaklarla, bardaksız ve avuçlamaksızın, su içmekten men etti ve tek elin avucuyla suyu avuçlayıp içmemizi yasakladı: “Herhangi biriniz köpeğin su içtiği gibi (kapsız ve avuçsuz) du­dakları ile su içmesin ve Allah'ın kızdığı kavmin içtiği gibi tek elin avucu ile içmesin. Geceleyin de kabı hareket ettirip kontrol et­medikçe ondan su içmesin. Meğerki kabın üstü ve ağzı iyice ör­tülü ola. Kim bir kaptan içebildiği halde tevazu (yani gönül alçaklı­ğı) niyetiyle avuçlarıyla su içerse Allah ona parmakları sayısınca sevaplar yazar. Avuç, Meryem oğlu İsa (a.s)’ın kabıdır. Çün­kü İsa, bardağı atarak: Öf bu dünya ile beraberdir (veya dünya ile beraber buna öf) dedi."

(İbn Mâce, C.9. H.no:3431)

Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Bakîyye bulunur. Bu râvl tedlisçidir ve bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir.

Ed-Dümeyrl de : Bu, münker bir hadistir. Yalnız müellif tarafından rivayet edilmiştir. Senedde anılan Ziyad bin Abdi İlah tanınacak gibi değildir. Müellif onun yalnız bu hadîsini rivayet etmiştir.


5-‘Resûlullah (s.a.v.) bardağın kırık yerinden su içmeyi ve içilecek şe­yin içerisine üflemeyi yasakladı.’ (Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3722)


6- ‘Resûlullah (s.a.v.), nekîr; şarap için kullanılan ağaç fıçılara, müzeffet; zift, karasakızla sırlanmış küplere, dübbâ; boş kuru kabaklara, hantem; içi sırlı ağzı yandan toprak kablarına hurma yahut üzüm şırası (meşrubat)  koymaktan nehyetti.’

(Müslim. C.6. H.no: 37-1995)

Herhangi bir içecek bu kaplarda süratle sarhoş edici özellik kazanır.  Taştan ve sandan (tunçtan) yapılan kaplar, bu dört kap gibi, alkole dönüşümü hızlandırmaz.


7- "Sizi ağaç fıçıdan, ziftlenmiş kaptan, çömlekten ve (içine şıra kurulan) kabaktan ve üstüne ilave yapılmış ve başı kesik gırbeden nehyederim. Lakin deri su kabından için sonra ağzını bağlayın."

(Ebu Davud, C.4. H.no:3693)


8- “Sizler şıralarınızı deri kaplarda tutun”.

(Müslim. C.6. H.no: 55-1997)


9- “Ziftlenmiş kaplar, kabak ve ağaç fıçılarında meşrubat yapmayı ve saklamayı yasakladı. Resulullah (s.a.v) için şerbet yapılacak kap bulunamaz ise taştan oyulmuş büyükçe bir kaptan yapılırdı.’

(Nesai, C.3. H.no: 5553)


10- "Sizleri deri kaplar müstesna şerbetlerden nehyetmiştim. Şimdi her nevi kaptan içebilirsiniz. Ancak sarhoş edici içki içmeyiniz.”

(Müslim. C.6. H.no: 65-1998)


11- Resûlullah (s.a.v.)  misvakı enlemesine kullanırdı, suyu emerek içerdi, arada üç nefes alarak şöyle derdi: “Bu, daha afiyet verici, daha koruyucu ve da­ha iyidir”

(Rudani, C.3. H.no:5583)


12- İbn Abbas: Resulullah (s.a.v)’ su içerken gördüm, üç nefeste içti. O’na “ya Resulullah! Suyu üç nefeste içtin” dedim. O’ da buyurdu ki: “Evet, üç nefeste içmek daha şifalı ve boğaz için daha faydalı ve sağlıklıdır.”

(El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no:2394)


SUSAM YAĞI


1- Resûlullah (s.a.v.)'in susam (yağı)nı burnuna ilaç olarak verdiğini bildirmiştir.

(El Metalib  ul-Aliye, C.2.  H.no:2412)


TUZ


1- “Sizin katığınızın başı (efendisi) tuzdur."

(İbn Mâce, H.no:3315)


2- “Yemek yiyeceğin zaman tuz ile başlayıp tuz ile bitir; zira tuz 70 hastalığa şifadır. Bunların başı cinnet, cüzzam, alaca, azı dişi ağrısı, boğaz ağrısı, karın ağrısıdır.”

(El Metalib  ul-Aliye, C.2. Hno:2350)


KURU ÜZÜM


1- “Kuru üzüm yemelisiniz. Çünkü o safrayı, balgamı bertaraf eder, damarları takviye eder, yorgunluğu giderir. Ahlakı güzelleştirir, ruha ferahlık verir, üzüntüyü giderir.”

(Ramuz El Ehadis, C.2. H.no:3946)



"UD-İ HİNDİ VE ZEYTİNYAĞINDA ŞİFA VARDIR"


1- Ümmi Kays:  Süt emen oğlumun bademcik hastalığını kendim tedavi etmiştim. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna girdiğimde, Allah'ın Elçisi (s.a.v.) bana şöyle buyurdu :

‘Niçin çocuklarınızın boğaz hastalığını, elle sıkıp, acıtarak  tedavi etmeye çalışıyorsunuz?  Şu 'Ud-i Hindi''yi kullanmaya devam ediniz. Çünkü bu 'Hind bitkisi'nde  yedi türlü şifa vardır. Zatu'l-Cenb hastalığının ilacı ondadır. O, uzre denilen boğaz hastalığı için buruna çekilir. Zatu'l-Cenb hastalığı için de, (su ile) hastaya ağızdan verilip içirilir. "

(Müslim, C.7. H.no:2214) 

Uzre: Bademciğin iltihablanması ve şişmesi.

Ud-i Hindi(Kust), Topa­lak otuda denilir.

Ud-i Hindi, siyahca ve daha hareketlidir. Topa­lak otuda denilir.

Enfiye gibi buruna çekilerek şişmiş bademciğin tedavisinde suya ıslatılarak ağızdan alınıp zatüre hastalığının tedavisinde kullanılır. Ud-i Bahri beyazdır.


2- Resulullah (s.a.v) Ümmü Seleme’nin yanına girdi. Yanında genzinden kan sızan bir çocuk vardı. Resulullah (s.a.v): “Bu nedir?” diye sordu. Oradakiler: “Boğazı rahatsız” karşılığını verdiler. Bunun üzerine peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Çocuklarınıza niçin işkence çektiriyorsunuz;  zira birinizin kust-i hindi otu alıp, onu yedi kez su ile ovması ve hastanın ağzına koyması yeterlidir.” Ravi der ki: peygamber (s.a.v)’in dediğini yaptılar ve çocuk şifa buldu.

(El Metalib ul-Aliye, C.2.  H.no:2403)


VEBA-KARANTİNA


1- “Hasta develeri olan kimse, bu develerini, sağlıklı deve sahibi­nin develerine uğratmasın."

(İbn Mâce, C.9. H.no:3541)


2- “Bir yerde taun bulunduğunu işitirseniz oraya girmeyiniz. Sizin bu­lunduğunuz yerde vuku gelirse, ondan kaçarak o yerden çıkmayınız.”

(Ebû Dâvud, C.4.  H.no: 3103)


3- Ferve b. Müseyk: Ey Allah'ın Resûlü (s.a.v.), bizim elimizde "Ebyen" denilen bir arazi var. Bu bizim çiftliğimizin ve ziraat mahsullerimizin arazisidir; ve bu arazide veba hastalığı vardır. Yahutta buranın vebası çok şiddetlidir. Ne yapmamı tavsiye edersiniz? diye sordum. "Orayı terket. Çünkü ölüm böyle bulaşıcı hastalıklara yakın durmaktan ileri gelir" buyurdu.

 (Ebû Dâvud,C.4. H.no: 3923)


4- "Veba olan yeri tamamen bırak! Zira hastalıklardan insanı helak edeni de vardır."

(Rudani, H.no:2343)


5- Allah’ın elçisi (s.a.v.) vebadan söz ederek buyurdu ki: "Bu öyle bir ceza ya da azaptır ki, bazı milletler buna uğratılmıştır. Daha sonra ondan bir kısmı yeryüzünde kalmıştır. Bazen gider, bazen gelir. Onun bir ülkede olduğunu duyan, oraya gitmesin. Bulunduğu ülkede olursa, ondan kaçmak için oradan ayrılmasın!"

(Rudani, C.1. H.no:2340)


6- “Bir ülkede veba olduğunu duyarsanız, oraya gitmeyin. Eğer veba olan bir yerde bulunursanız sakın oradan çıkmayın!” Bunun üzerine Ömer, Allah'a hamdü senada bulundu ve sonra oradan ayrıldı.

(Rudani, C.2. H.no:2339)


"YARALARI KINA İLE TEDAVİ EDİN"


1- ‘Peygamber (s.a.v.)'in bir tarafı yaralandığı veya bir tarafında diken battığı zaman o yerin üzerine 'kına' koyardı.’

(İbn Mâce, C.9. H.no:3502)


2- Resûlullah (s.a.v.)'ın hizmetçisi Selma: “Resûlullah (s.a.v.), bıçak yarası, taş ve dikenden meydana gelen bir yara olursa o yara üzerine kına koymamı bana emrederdi.”

(Tirmizi, C.2. H.no:2054)


3- Selma el-Hadim:  Ailelerinin herhangi birinde ‘çıban ve yara’ olduğu zaman  Peygamber (s.a.v.), bana: “O yaranın üstüne ‘kına’ koymamı emrederdi.”

(Rudani, C.4. H.no:7532)


4- “Kına yakın, zira o kokusu güzel olup, baş ağrısını giderir.”

(El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no: 2408)


YEMEKLE İLGİLİ HADİSLER


a-Günde 1 Öğünden Fazla Yemek


1- Ayşe: Resulullah (s.a.v.), bir günde iki öğün yemek yediğimi fark edince:

 “Ya Ayşe! Midenden başka seni meşgul eden bir şeyin olmamasını mı arzu ediyorsun? Dünyayı midene mi dolduracaksın? Bir günde iki defa yemek israftır. Allah, israf edenleri sevmez.” buyurdu.

(Beyhaki, Şuabu’l-İman 5/26 (5640)) (M.Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)


2-”Resulullah(s.a.v.) bizzat insanlara yardım eder, elbisesini deri ile tamir ederdi. Mevla-yı Mütealine kavuşuncaya kadar aralıksız üç gün hem sabah hem akşam yemeği yememiştir. Yani sabah yemiş ise akşam yememiş, akşam yemiş ise sabah yememiştir.”

(Münziri et-Tergib 4/94) (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.245)


b- Çok Yemenin Keraheti Hakkında


1- “Birçok hastalığın gerçek sebebi çok yemedir.”

 (C. Sağır, 1/36)


2- Atiyye bin Amir el-Cüheni: Selmân’dan, yediği yemekten biraz daha ye­mesi için ısrar edilirken şunu işittim: “ (Yediğim miktar) bana yeter. Çünkü ben Resulullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim: “Dünyada insanların en çok doyasıya yiyeni, kıyamet günü açlığı en uzun olanıdır.” 

(İbni Mace, H.no: 3351)


3- Ebu Cuhayfe: Yağlı etle yapılan tirit yemeği yemiş ve Allah Resulü’nün yanına gitmiştim. Huzurunda, çok yediğimden dolayı geğiriyordum.

Allah Resulü: “Ebu Cuhayfe git uzakta geğir! Dünyada karnını tıka basa dolduranlar, ahirette uzun zaman aç kalacaktır.” buyurdu. Gerçekten, Ebu Cuhayfe bu olaydan sonra vefat edinceye dek karnı doyuncaya kadar yemek yemedi. Sabah yemek yerse akşam yemez, akşam yerse sabah yemezdi.

(Ebu Nuaym, Hilye 7/256) (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)


4- Ebu Hureyre: Resulullah (s.a.v.)’e bir kafir konuk geldi ve Resulullah (s.a.v.) onun için bir koyun (sağılmasını ) emretti. Koyun sağıldı ve konuk içti. Sonra başka bir koyun (sağılmasını) emretti. Koyun sağıldı ve konuk onu da içti. Sonra başka bir koyun ve onu da içti. Nihayet yedi koyunun sütüne kadar içti. Sonra ertesi günün sabahı olunca Müslüman oldu. Resulullah (s.a.v.) , misafir için bir koyun (sağılmasını) emretti. Koyun sağıldı ve misafir içti. Sonra onun için başka bir koyun (sağılmasını) emretti ve misafir bunu tamamlayamadı. Bunun üzerine

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ”Müminin içtiği bir bağırsağa, kafirin içtiği yedi bağırsağa iner.”

(Tirmizi,(O. Z. Mollamehmetoğlu), C.3, Hno:1879)


5- Ayşe: “Resulullah (s.a.v.), ahirete irtihalinden sonra, bu ümmet arasında görülen ilk bela tokluk belasıdır. Müslümanların karınları doyup bedenleri de semizleşince, gönül hayatları zayıfladı ve şehvetleri azgınlaştı!"

(Münziri et-Tergib, 3/100) (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.247)


6- “Size beş haslet tavsiye edeceğim ki, Allah böylece güzel huylarınızı iyice kemale erdirsin.

Yemeyeceğiniz kadar çok şey toplamayın, içinde oturmayacağınız ev yapmayın,

yarın elinizden çıkacak dünya menfaati için birbirinizle zıtlaşmayın, huzurunda toplanıp kendisine varacağınız Allah’ın azabından sakının, neticede gidip ebediyen kalacağınız ahiret yurduna şevkle yönelin.”

(El- Hindi, Kenzu’l –Ummal 1/476) (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.93)


7- "Yemeğinizi Allah’ın zikri ve namaz ile eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalpleriniz katılaşır." (Ramuz El Ehadis, H. no:934, s.119)


8- "Üç huy Allah’ın gazabını gerektirir. Acıkmadan yemek yemek, uykusuz kalmadan uyumak, lüzumsuz yere gülmek."

(Ramuz El Ehadis, Hno:3340, s.373)


c- Ne Kadar Yemek Yemek Yeterlidir


1- “Allah'a en sevgili olanınız; az yiyenleriniz, vücut bakımından da hafif olanlarınızdır”

(Kenzü'l Ummal, 3/7084)


2- "Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız"

(Feyzül Kadir, 4/212)


3- Ayşe bir gün Allah Resulü’nün yanında ağlamaya başlayınca, Allah Resulü:

”Niçin ağlıyorsun ya Ayşe? Eğer ahrette benimle birlikte olmak istiyorsan, bir yolcunun taşıyabileceği kadar rızık sana yeter. Sakın ola ki, zenginlerin arasına karışma!”

(El- Hindi, Kenzu’l –Ummal, 2/150) (M.Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)


4- Ebu Hureyre: “Bir gün evimden çıkıp mescide gitmiştim. Dışarı çıkmamın tek sebebi açlıktı. Mescitte Sahabe-i Kiram’dan 7-8 kişilik bir grupla karşılaştım.

”Hayırdır Ebu Hureyre, seni bu saatte dışarı çıkaran nedir böyle?” dediler.

“Açlık” dedim.

”Vallahi biz de açlıktan buraya geldik.” dediler. Hep birlikte kalktık, Allah Resulü’nün huzuruna vardık.

”Bu saatte gelmenizin sebebi nedir acaba ?” diye sordu.

“Ya Resulullah, açlık!” dedik. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) bir tabak kuru hurma istedi.

”Şu ikişer hurmayı yiyiniz, üzerine de su içiniz. Bugün size bunlar yeter.” buyurdu.

(İbn Sa’d, Tabakat 4/329) (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.256)


5- Allah Teala buyurdu: ”Kölelerim, Katım’da, az yemek yorganından daha tesirli bir yorgana bürünemezler.”

(Ramuz El Ehadis, Hno: 4092, s.457)


6- Mikdam İbn-u Ma'dikerib: “İnsanoğlu, (midesinden) karnından daha zararlı(şerli) bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet (bu miktarın aşılması) kaçınılmaz ise bu durumda; üçte biri yemeği, üçte biri içmesi, üçte biri de nefesi için (ayrılmalı)dır.”

(Tirmizi(O.Z.Mollamehmetoğlu), C. 4, Hno: 2486, s.119) (İbn-i Mace,  H.no: 3349)

7- Cabir: Resulullah dedi ki: "İki kişilik yiyecek dört kişiye de yeter, dört kişilik yemek sekiz kişiye de yeter."

(Müslim, Eşribe 179, (2059)) (Tirmizi, Et'ime 21, (1821))

8- Ebu Hureyre: Resullulah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ”İki kişinin yemeği üç kişiye kafi ve üç kişinin yemeği dört kişiye kafidir.”  

(Tirmizi,(O. Z.Mollamehmetoğlu), C.3, Hno:1880)

9- Bize Affân: ”Mü'min, karnını tıka-basa doldurarak yemez. Onun vasiyeti de hep koltuğunun altındadır!"

(Câmiu’s Sağîr, 1/13)  (Sünen-i  Darimi, Hno:3180)

10- Câbir bin Abdillah: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir avuç kuru hurma ile de olsa akşam yemeğini terketmeyiniz. Çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.” 

 (İbn-i Mace, H.no: 3355)

11- Ukbe b. Âmir el Cühenî: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hastalarınızı yemeye içmeye zorlamayınız çünkü Allah onları yedirir ve içirir.”

(İbn-i Mâce, C.9. H.no:3444)


12- Vahşi ibnu Harb el-Habeşi: Resulullah (s.a.v.)'in Ashabı dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü! Biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz (ne yapalım)?" Bunun üzerine,

Resulullah(s.a.v.): "Ayrı ayrı yemekte olmayasınız?" diye sordu. "Evet" dediler.

 Resulullah (s.a.v.)da: "Öyleyse yemeğinizde toplanın (bir sofra kurarak hep beraber yiyin), yemeğe Allah'ın ismini zikrederek (Bismillahirrahmanirrahim diyerek) başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübarek kılınır."

(Ebu Davud, Hno: 3764) (İbnu Mace, Et'ime 17, (3286))


13- İbn Ömer: "(Azı) Dişlerinin arasında kalan yemek kı­rıntıları dişleri zayıflatır."

(Rudani, C.3. H.no:5558)


14- İbn Abbâs:Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Devenin içişi gibi tek bir içişle su içme­yin; lâkin (dinlenerek) ikişer üçer (içişle) için. İçtiğinizde besmele çekin, içmeyi bitirdiğiniz­de ise Allah'a hamdedin!"

(Tirmizî 1885](Rudani, C.3. H.no:5579)

15- Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'de: “Resûlullah (s.a.v.)  misvakı enlemesine kullanırdı, suyu emerek içerdi, (arada) üç nefes alarak şöyle derdi: 'Bu, daha afiyet verici, daha koruyucu ve da­ha iyidir!'"  (Rudani, C.3. H.no:5583)


16- Hz. İsa şöyle derdi: "Suyun fazlası bitkiyi öldürdüğü gibi, yiyeceğin fazlası da ruhu öldürür."

(Müsliman-İsa, S.156-7)

 17- Enes'den  yaptığı bir ziyade: "Zira yemek kabı, kendisini yalayıp yıkayana istiğfarda bulunur ve: "Beni şeytandan kurtardığın gibi, Allah da seni ateşten kurtarsın" der."

(Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, C.11, Hno:3887)


18- "Canının çektiği ve arzu ettiği her şeyi yemen, şüphesiz israftır!"

(İbn-i Mâce, Et‘ime, 51)


YILAN-AKREP SAOKMASI-ÇIBAN İÇİN DUALAR

1- Resûlullah (s.a.v) rukyeyi yasak etti. Derken Amr b. Hazmoğulları Resûlüllah (s.a.v)’e gelerek: “Yâ Resûlallah! Gerçekten elimizde bir rukye vardı. Akrebe karşı onu yapıyorduk. Sen de rukyeyi yasak ettin.” dediler. Ve bu rukyeyi ona gösterdiler. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi (s.a.v.) şöyle buyurdu:“Bir beis görmüyorum. Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirse hemen fayda versin!” buyurdular.

(Müslim, C.7. H.no:2199-63.rivayet)


2- “Rukyelerinizi bana arz ediniz. Rukye yapmada şirk olmadığı müddetçe rukyelerde be’s yoktur”.  (Müslim, C.7. H.no:2200)


3-‘Resulullah (s.a.v), her zehirli hayvanın zehirinden rukye tedavisi yapmak hususunda ruhsat verdi.’  (Buhari, Tıb, C.12. H.no:56)


4- “Okuyarak tedavi etme usulünün göz değmesinden ve zehirli böceklerin sokmasından başka (hiçbir hastalıkta müspet tesiri) yoktur.”

(Ebu Davud, C.4, Hno. 3884)


5- “En yararlı nefes etmek, ancak nazar değmesi veya zehirli hay­vanın sokmasından dolayı olanıdır.” (İbn Mâce, C.9. H.no:3513)


6- ‘Zehirli hayvanın zehirlemesi, nazar değmesi nemle (çıban)’den dolayı rukyeye (nefes) izin vermiştir.’

(İbn Mâce, C.9. H.no:3516)


7- “Göz değmesi yahut zehirlenme veya kanamadan başka yerde rukye (efsun) yoktur, rukye kanamayı durdurur.”

(Ebu Davud, C.4, Hno. 3889)


8- Bir insan rahatsızlandığı zaman yahut çıban veya yara olduğunda; Resulullah (s.a.v) şahadet parmağını yere koyup kaldırır: “Allah’ın ismiyle, bazımızın tükürüğü ile şu arzımızın toprağı, Rabbimizin izniyle hastamıza şifa vermesi içindir” diyerek şifa temenni ederdi.

(Müslim, C.7. H.no:2194)


9- Akrep bir adama soktu da adam o gece uyuyamadı. Sonra Pey­gamber (s.a.v)’e: Falan adamı bir akrep soktu da adam o gece uyuyamadı, denildi. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi (s.a.v.) şöyle buyurdu:”Bilmiş olunuz ki o adam akşamladığı zaman; yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine sığınırım, deseydi sabahlayıncaya kadar hiçbir akrebin sokması ona zarar vermeyecekti.”

(Ebû Dâvûd, C.4. H.no:3899-3898)


10- Peygamber (s.a.v), öğlen ya da ikindi namazını, ashabına taşları çok olan bir duvarın yanında kıldırdı. İkinci rekatta oturunca bir akrep çıkıp onu soktu. Kendinden geçti. İnsanlar ona okumaya baş­ladılar, ayılınca şöyle buyurdu: "Bana Allah şifa verdi, sizin okumanız değil." dedi.

 (Rudani, C.6.  H.no:7580)


11- Resulullah (s.a.v)’ı, namaz kılarken bir akrep soktu. Namazı biti­rince: 'Allah lanet etsin! Ne namaz kılanı ve ne de başkasını rahat bırakıyor.' dedi. Sonra su ile tuz getirtti. Onun soktuğu ye­re sürüp ovdu. Bir yandan da 'Kul yâ eyyü-hel-kâfirûne, Kul eûzü bi-Rabbil-felak ve Kul eûzü bi-Rabbin-nâs' sûrelerini okudu." (Rudani, C.6. H.no:7581)


YUMURTA


1- "Peygamberlerden birisi, Allah’a güçsüzlükten yakındı. Allah, ona  yumurta  yemesini emretti." (Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:1728)


" ZEYTİNYAĞINDA ŞİFA VARDIR"


1-'Zeytinyağı'nı yiyiniz ve sürününüz. Çünkü o, mübarek (bereketli) bir ağacın ürünüdür."

(Tirmizi, C. 2. Hno:1851)


2- Allah'ın Elçisi (s.a.v.): “Zatülcenb (akciğer zarı iltihabı-su toplanması) hastalığının tedavisi için; vers (Yemen za'feranı bitkisi), kust (topalak denilen bitki) ve zeytinyağını birbirine karıştırıp, hastanın ağzına vermeyi övmüştür."

(İbn-i Mace, C.9. H.no:3467)


3- “ Zatülcenb hastalığına karşı ‘zeytinyağı’ ile ‘vers’ denilen ‘sarı ve kokulu bir otun’ kullanılmasını tavsiye ederdi.”

(Tirmizi, C.2. H.no:2078)


4-“Ey Ali! Zeytinyağını ye ve vücuduna sür; zira kim zeytinyağını vücuduna sürerse şeytan ona 40 gece yaklaşmaz.”

(El Metalib ul-Aliye, H.no: 2377)


5- “Şu mübarek ağaca önem vermelisiniz. Zeytinin yağı. Onunla tedavi olun. Çünkü o basur hastalığını iyi eder.”

(Ramuz El Ehadis, C. 2. H.no:3942)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KULLANANLARDAN BORAKS

 KULLANANLARDAN BORAKS VE KARBONATLA TEDAVİ MUCİZELERİ...                                                                                  *...